Ahıska Sürgünü

Ahıska Sürgünü
Türk Milleti'nin hafızasında silinmeyecek bir iz bırakan ve vicdanımızı derinden yaralayan Ahıska Türklerinin 14 Kasım 1944 Sürgünü’nün yıl dönümlerinde, bu insani ve kültürel dramı bir kez daha yüksek sesle kamuoyuna duyurma sorumluluğunu taşımaktayız. Ahıska, sadece coğrafi bir bölgenin adı değil; Gürcistan sınırları içerisinde kalmış olsa da, gönül coğrafyamızın en kadim ve en önemli köşelerinden biri olan Türk-İslam varlığının asırlar süren medeniyet mücadelesinin sembolüdür. 14 Kasım 1944 gecesi, Sovyetler Birliği’nin zalim lideri Stalin’in aldığı insanlık dışı bir kararla, 90 bini aşkın Ahıska Türkü, vatanlarından, evlerinden, tarih boyunca biriktirdikleri kültürel miraslarından ve kutsal değerlerinden koparılmıştır. O dönemin ağır kış şartları altında, kapalı ve tecrit edilmiş yük vagonlarında Orta Asya’nın ücra köşelerine, başta Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan olmak üzere farklı ülkelere dağıtılan bu masum insanlar, yollarda binlerce şehit vermiş, büyük kayıplara uğramışlardır..
Bu trajik sürgünün ardında yatan sebep, yalnızca despot bir rejimin baskısı değil; aynı zamanda bölgenin jeopolitik konumu nedeniyle, Türkiye sınırına yakın olan Türk unsurlarını ortadan kaldırmayı amaçlayan kasıtlı bir etnik temizlik ve demografik değişim çabasıydı ancak Ahıska Türkleri, tüm bu zulümlere rağmen sürgün edildikleri topraklarda dahi, İslam’a olan bağlılıklarını, yegane değerleri olan Türkçeyi ve milli örf ile adetlerini titizlikle koruyarak, milli ve manevi direnişin en güçlü örneğini sonraki nesillere aktarmayı başarmışlardır. Bugün dünyanın ondan fazla ülkesine dağılmış durumdaki yarım milyona yakın Ahıska Türkü, halen anavatanlarına güvenli ve onurlu bir şekilde dönme hasretiyle yaşamaktadır. Gürcistan Devleti’nin, Avrupa Konseyi üyeliği sürecinde verdiği dönüş hakkı taahhütlerini yerine getirmekteki yavaşlığı, bürokratik engelleri ve göstermelik adımları, uluslararası hukuka ve insani değerlere aykırı bir durumu teşkil etmektedir ayrıca Ahıska’daki tarihi Türk-İslam eserleri, camiler ve mezarlıkların kaderine terk edilmesi veya tahrip edilip metruk halde durması, sadece bir topluluğun geçmişine değil, tüm Türk Milleti'nin ortak kültürel mirasına yapılan bir vefasızlık ve saldırı olarak algılanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti ve tüm Türk Dünyası, Ahıska Türklerinin bu insani ve milli haklarını savunmakla, onların yurtlarına dönüş mücadelelerini uluslararası platformlarda daha kararlı bir sesle dile getirmekle yükümlüdür. Bu mesele, basit bir diplomatik konu değil, tüm Türk Milleti’nin ortak kaygısı ve vicdan borcudur. Ahıska’da Türk varlığının yeniden kök salması, tarihe ve mazluma olan sorumluluğumuzun yerine getirilmesidir.